ŞİMDİ DÜNYA DÜŞÜNSÜN!..

By on 13 Ağustos 2014

Malumunuz, 20 sene önce belediye başkanı olduğunda İstanbul çerden, çöpten, çöp yığınlarından geçilmiyordu…

Çöp yığınlarının kokusu sarmıştı etrafı, sadece etrafı değil ervahı da.

Arkasına halk yığınlarını alarak İstanbul’u laleler ile, erguvanlar ile yeniden tanıştırmıştı uzun adam.

Her yerde ben bir Müslümanım diyordu.

Ve şart hükmünde idi, Müslüman temiz olmalıydı.

Müslümanın yaşadığı yerler ise elbette temiz olmalı, güzel kokmalıydı.

Şiarı bu olan müslüman belediye reisinin icraati de bu nevi olurdu. Payitahtın gözbebeğini, payitahtlık günlerindeki şaşasına, billurluğuna, temizliğine yeniden kavuşturmuştu.

İstanbul onun çıraklık dönemi idi.

Sonra okuduğu bir şiiri bahane ederek, başlarına gelecek tehlikenin belki de farkına varmışlığı ile kodese yolladılar onu.

Şiir zaten hepimizce malum lakin birçoğumuz tarafından atlanılan şu ki; Uzun adam içeri girerken “Bu şarkı burada bitmeyecek” diyordu, öyle de oldu.

Üzerindeki gömleği değiştirip çıkmıştı hapisten uzun adam.

Yürütmenin başındaydı artık.

Senelerce hor görülen, ötekileştirilen, tu kaka denilen halk yığınları da hâlâ arkasında idi.

Üstad’ın yıllar önce arayıp durduğu, kolladığı “Kim var!” diye seslenilince, sağına ve soluna bakınmadan, fert fert ben varım! cevabını veren ve “benim olmadığım yerde kimse yoktur!” duygusuna sahip dava ahlakı ile ahlaklanmış pırıl pırıl gençlik de onunla idi.

Ötekileştirilen, ezilen, horlanan kimselerin sesi olmuştu.

Sevenleri gün geçtikçe artıyordu.

Hem yurt içinde hem yurt dışında sömürülen, ezilen tüm mazlumlar da artık onun arkasında idi.

Duaları da onunla, ona idi.

Bosna’da, Pakistan’da, Myanmar’da, Filistin’de, Mısır’da herkesin güvendiği, inandığı bir isim olmuştu.

Onu kabullenemeyenler ise; eskimiş, pörsümüş, gitgide bağnazlaşan

Türkiye’nin ve bu bağlamda bir Türkiye hayali olan, dünyanın ağababaları, para babaları, Siyonistleri ve kan emicileri idi.

Kendi düzenlerine başkaldıran bir Türkiye istemeyen hemen herkesin onunla bir hesabı vardı.

Ona karşı yapılmaya çalışılan sivil darbe girişimleri, suikastlar, yolsuzluk söylemlerine göğsünü siper ederek yol yapmaya ve yoluna devam ediyordu.

Dilimize pelesenk olan Yeni Türkiye tabiri ile bir şeylerin artık eskisi gibi olmayacağının işaretini veriyordu.

Her türlü vesayeti elinin tersi ile iten bir ülke vardı artık.

Pısırık, sünepe, dışa bağımlı Türkiye yavaş yavaş dünyanın ağabeyleri arasında gösterilmeye başlanmıştı.

Üretilemez denen şeyleri tek tek üreten bir Türkiye vardı.

Ürettiğini ihraç etmeye bile başlamıştı.

Boynundaki ithalat zincirini kırıp atan, “ithal et!” telkinlerine kulak tıkayan bir Türkiye vardı artık.

Sanayi senin neyine, tarımla uğraşmak sana iyi gelecektir diyenlere inat, sanayileşen bir ülke olmaya başlamıştık. Ve bu “Yeni Türkiye” uzun adamın kalfalık dönemi idi.

Eskimiş, pörsümüş, köhnemiş Türkiye “Yeni Türkiye”ye dönüşüyordu.

Bu dönüşümün verdiği iç huzuru ile 20 yıl öncenin Müslüman

belediye reisi, Cumhurun reisliğine talipti artık.

Belli ki, Onunla hesabı olanların hala bitmemiş hesapları vardı.

14 parti ve dışardaki her türlü Eski Türkiye muhiblerinin desteği ile çıkarılan çatı adayına kaşlarını çatan cumhuru hiç hesap etmedikleri belliydi.

Ve istemedikleri olmuş, uzun adam Çankaya’ya çıkmıştı.

Eski Türkiye, Rahmetli Özal’la sivil Cumhurbaşkanı ile zaten tanışmıştı.

Yeni Türkiye ise uzun adam ile birlikte İmam Hatipli bir

Cumhurbaşkanı ile tanışıyordu.

Bir zamanların dışlanan kesimi de onunla beraber Çankaya’da idi artık.

Ve şimdi uzun adam için ustalık dönemi başlıyor.

Çıraklığında İstanbul’u şekillendiren, kalfalığında Yeni Türkiye’yi hayata geçiren uzun adamın mesuliyeti artık daha büyük.

Ustalık döneminde dünyaya şekil vermek için uğraşacak.

Ve bence şimdi dünya düşünsün artık!..

Kalınız sağlıcakla ve hasbihalle…

About Hakan Alkan

Leave a Reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir