Akkuyu Fukushima Olamaz!

By on 06 Ocak 2015

Nükleer kaza deyince herkesin aklına önce Çernobil kazası geliyor. 1986 yılında meydana gelen Çernobil’den önce de kazalar yaşanıyordu. Ancak hiçbir kaza Çernobil kadar sarsıcı ve geniş çaplı olmadığı için bu kadar gündemde değildi.

 

 

Bilinen önemli nükleer kazalardan birisi 29 Eylül 1957’de Rusya, Kyshtym’da yaşandı. Soğutma sisteminin aksaması nedeniyle sıvı atık tankında yangın meydana geldi. Kazaların 1-7 arasındaki derecelendirilmesini gösteren uluslararası nükleer skalasına göre işbu kaza “6” seviyesindeydi.

Çernobil öncesi diğer bir kaza 10 Ekim 1957 yılında İngilitere Sellafield’da İngiliz nükleer programına plütonyum üreten Windscale Reaktör 1`de yangın çıkmasıyla yaşandı. 28 Mart 1979’da ise ABD, Harrisburg Pensilvanya’da meydana gelen kaza, Three Mile Adası Santrali 2 numaralı reaktörde meydana geldi. Her iki olay da uluslararası nükleer kaza skalasına göre 5 seviyesindeydi.

Bilinen en büyük nükleer kaza ise yazımızın en başında da belirttiğimiz gibi, 26 Nisan 1986’da, Ukrayna’da bulunan, Çernobil nükleer santralinde yaşandı. Santralin 4 numaralı reaktöründe güvenlik testi sırasında operatörlerin yol açtığı çekirdek erimesi sonucu yaşanan patlama, 1000 tonluk çatıyı uçurarak Avrupa`yı radyoaktif bulutlara maruz bırakmıştı. Çernobil faciası ise uluslararası nükleer olay skalasına göre kaza 7 seviyesindeydi. Bu yüzden kazanın etkileri çok uzun sürdü, halen de sürüyor.

Kazaların hukuki durumlarına bakacak olursak… Çernobil felaketi esnasında, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği (SSCB) nükleer hukuki sorumluğa ilişkin herhangi bir uluslararası sözleşmeye taraf değildi. SSCB’nin iç hukukunda konuya ilişkin herhangi bir düzenleme de yer almıyordu. Dolayısıyla kişilerin ve ülkelerin mağduriyetleri büyük oldu.

Çernobil’den sonra da dünyanın çeşitli ülkelerinde birçok nükleer kaza meydana geldi. Fakat bunlardan hiçbirisi uluslararası nükleer olay skalasına göre 4 seviyesinin üstüne çıkmadı. Günden güne gelişen teknoloji ve nükleer eğitimi bu kazaları, risklerini ve sonuçlarını minimize etti.

ÇERNOBİL SONRASI EN BÜYÜK KAZA; FUKUSHİMA

Herkesin bildiği gibi 11 Mart 2011’de Japonya, Fukushima’da büyük bir nükleer kaza meydana geldi. Ve bu kaza hem oluş şekli hem de etki alanı sebebiyle dünyada büyük yankı uyandırdı. Bu kazanın meydana geliş biçimi o güne kadar yaşanmış tüm nükleer kazalardan farklıydı. O tarihte yaşanan Tōhoku depremi Japonya`da büyük bir tsunamiye yol açtı. Tsunami de nükleer kazanın nedeni oldu.

Santralin 5.7 metrelik bir tsunamiye dayanabilecek önlem amaçlı bir duvarı varken depremden sonra santral 14 metrelik bir tsunamiye maruz kalmıştı. Bu yüzden söz konusu duvarın herhangi bir koruyucu etkisi olamadı. Uluslararası nükleer olay skalasına göre Fukuşima kazası da 7 seviyesinde, yani Çernobil ayarındadır.

Japonya hali hazırda nükleer kazalarda devlet ve işleten şirket sorumluluklarını düzenleyen Paris ve Viyana konvansiyonlarına taraf değil. Ancak ülke bu alanda kendi ulusal mevzuatına sahip. Japonya’da nükleer kazalardan dolayı hukuki sorumluluk, iki ayrı kanunda düzenlenmiş durumda. Nükleer Zararlardan Sorumluluk Yasası (Law on Compensation for Nuclear Damage) ve Tazminata İlişkin Sorumluluk Anlaşmaları Yasası (Law on Indemnity Agreement for Compensation).

DEVLET VE İŞLETENİN KAZALARDAKİ TAZMİNAT SORUMLULUKLARI

Fukuşima sonrası nükleer güvenliğin önemi daha da arttı ve ulusların ortak bir hukuki altyapı geliştirmeleri gerekliliği ortaya çıktı. Zira yaşanan kazaların etki süresi, bu etkilerin kazaya sebep olan ülkeyi aşıp bir diğer ülkeye sıçraması, kazaların sonuçlarının maddi olarak tazmin edilmesinin fiili olarak imkansızlaşması durumu ve sorumlu ülke devletinin ve diğer ülkelerin buna katkısı hususları önemli hale geldi.

AKKUYU FUKUSHIMA OLAMAZ

Kazaların geneline bakacak olursak, doğal afet kaynaklı olanların dışındaki kazaların ya eski teknoloji ile kurulmuş reaktörlerde zamanla oluşan teknik problemlerden veyahut santralde çalışanların bireysel hatalarından kaynaklandığını görüyoruz. Şu anda Mersin’de inşa edilecek nükleer santral, teknik olarak kendisini ispat etmiş en yeni nükleer teknolojiyle kurulacak. Şu anda son teknolojiye sahip 3. nesil reaktörler daha öncekilerin aksine pasif güvenlik sistemlerine sahip ve elektriksiz olarak çalışabiliyor.

Burada kısaca bahsetmekte yarar görüyoruz ki Mersin Akkuyu Santrali’nde tsunami riski yok. Mersin tsunami bölgesi değil çünkü açık okyanusa kıyısı bulunmuyor. Deprem ve diğer doğal afet risklerinin değerlemesi için geçtiğimiz günlerde onaylanan Akkuyu ÇED raporu incelenebilir. Dolayısı ile Mersin Akkuyu’nun yeri bir nükleer santral kurulması için en iyi ve güvenilir yerlerden biri. Bu son teknolojiye dayalı kurulacak Türkiye’nin ilk nükleer santrali 8 şiddetinde depreme dayanabilecek nitelikte. 9 şiddetindeki olası bir deprem anında ise güvenli şekilde kapanacak. Santral 20 tonluk bir uçağın çarpma ihtimalini de talere edebilecek.

 

Enerji Günlüğü Yazarı Avukat Abide GÜLEL

FIA Onaylı Co Pilot

e-Posta: agulel@gulelhukuk.com

About Hakan Alkan

Leave a Reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir