- OYDER Otomotiv Kongresi 5 Yıl Aranın Ardından Düzenlendi
- Yeni Fiat 600 Türkiye’de
- Ford Trucks, Ağır Ticari Araç Sektöründe Önyargıları Yıkıyor: Kadın Kamyon Şoför Akademisi ile Kadınlar Direksiyona Geçiyor
- Yeni Land Cruiser Prado Türkiye’de
- Yenilikçi Dokunuşlarla Isuzu Yeni D-Max
- Cep Telefonunuzu Şarj Ederken Nelere Dikkat Etmelisiniz ?
- Otokoç’un En Yeni ve En Kapsamlı Volvo Tesisi Tarsus’ta Açıldı
- Ford Otosan’ın Yeniköy Fabrikası’nda Ürettiği E-Transit Custom, Avrupa Yollarına Çıktı
- Petrol Ofisi Madeni Yağlardan Bir Yenilik Daha
- TEST & İNCELEME: MAKYAJLI YENİ HYUNDAI TUCSON
Bu Filmin Başrolünde Ben Varım!
“İlham geldi yazı yazmam lazım” dedim birden.
Sevdiğim bir arkadaşımla konuşurken geldi. Tam o sıra, pat diye.
“Gidiyorum gitmeden” dedim.
“Nereye? Kim gitmeden?” dedi.
Suratına telefonu kaparcası bir telaşla, “Yazmaya yazmaya, ilham gitmeden” dedim.
“Söylediklerim kaçırdı mı seni benden” dedi yarı gülümser yarı şaşkın bir tonla.
Cevap vermedim sanırım.
Bir çaba içindeyim
Dünyanın dibi olarak tanımladığım Avustralya’nın Sydney şehrinden Türkiye’min İstanbul’una yerleştim sonunda.
Geçen yılın Ekim ayında; “Dünyayla kara yolu bağlantısı olmayıp, Türkiye’ye uçakla seyahat süresinin en az 22 saat olup, trafiği sağdan işleyip, mevsimlerin bile ters olduğu için Temmuz ayında kış soğuğu, Ocak ayında ise kavurucu yaz sıcakları yaşanan, dünyanın dibinde bir kıta olan Avustralya’da yaşıyoruz biz. “ diye yazmıştım bir yazımda.
“Biz” derken ben de dahil, Avustralya’da yaşayan Türk halkından bahsediyordum.
“Uzaklığının burda yaşayan 150 bin Türk halkında bıraktığı gurbetçilik hissi, özlem ve memleket toprağının bıraktığı bir boşluk var. Avustralya’da yaşamak tam bir gurbetçilik. Öyle Almanya’da falan, her yaz Türkiye’ye gitmecesine yaşamaya gurbetçilik demiyoruz biz.” demiştim ve senelerdir özlemini çektiğim memleketime yerleştim sonunda.
Özlediğim korna sesleriyle, özlediğim kargaşalık, özlediğim ezan sesleriyle bütünleştim.
Yapıcam dedim yaptım. Şimdi de bir çaba içindeyim.
Meğer düzen kurma diye buna deniyormuş.
Ben düzen kurma çabası içindeyim.
Hedef bitiş tarihi olan bir hayaldir
Bu söz hoşuma gidiyor.
Türk milleti olarak kaderci ve kısmetciyiz. Türkiye’de yaşıyorum ve böyle olduğunun artık çok daha farkındayım.
Kader, kısmet, nasip diye bir şey yok demiyorum ama kendi yolumuzu da kendimiz çizmek zorundayiz diyorum.
Geçen gün bir arkadaşıma “olsun kısmet değilmiş” derken yakaladım kendimi. Görüşemiyorduk bir türlü. Rast getiremiyorduk.
“Kendimiz yaratırız kısmetimizi” dediği an şöyle bir toparlandım.
Üzüm üzüme baka baka kararıyor işte ispat.
Oturduğumuz yerden istediklerimizi beklemekle olmuyor.
Yok böyle bir hayat.
Yok böyle bir yer.
Ne Avustralya’da ne Türkiye’de ya da başka bir memlekette, gökten ne altın ne de gümüş yağan bir yer yoktur eminim.
Gemi sana gelmiyorsa sen ona git
Yapmak istediklerimizi hedef olarak belirlemek, kendi hayatımızın kontrolünü kendi elimize almak değil mi en başta yapmamız gereken şey?
“Hayallerimin değil hedeflerimin peşinden koşuyorum” diyordum Sydney’de her sabah koşuma çıktığımda.
Hedefim İstanbul’da yaşamaktı o zamanalar ve sabah koşularımı bunu canlandırarak yapıyordum.
Sporu çok sık yaptığım için de bunu ne kadar sıklıkta canlandırdığımı söylememe gerek yok .
Gemime gitmek için doğru anı bekledim kaç zamandır.
Doğru an gelmedi.
Ben de doğru an bu andır dedim.
Aslında doğru an hep bu andır.
Öyleymiş gibi davrandım
Oturacağım semt, light sütlü machiattomu içeceğim yerler, Pazar sabahı yumurta beyazı ile yapılmış mantarlı omletimi yiyeceğim cafeler, burada ki ailemle, sevdiklerimle ve dostlarımla oturup sohbet ettiğim anlar, eğlendiğim mekanlar, sabah koşumu yapacağım sahil, park, sokaklar derken, adeta kısa kısa film senaryoları yazmıştım aklımda.
Öyleymis gibi, zaten elde etmişim gibi davrandığım bölümlerden oluşan filmlerdi hepsi.
Senaristi bendim bu filmlerin. Başrolde oynayanı ben, filmi seyreden de bendim.
Meşhur Bilmece
Algılamamız nasılsa, bakış açımız neyse, olayları ona göre yorumlarız. Neye bakarsak onu görürüz.
Eğitim verirken gerek satış elemanlarıma gerek spor öğrencilerime, ben hep o meşhur bilmeceyi sorarım.
Bir bardak var ve içinde de bir miktar su. Sence bu bardak yarı boş mu yoksa yarı dolu mu?
Hepimizin bildiği, kullandığı bu ifade insanın bakiış açısını anlatır.
İyimserler bardağa yarısı doluymuş gibi bakarken kötümserler de tam tersi bardağı yarı boşmuş gibi görürler.
Ben de hep o bardağın içinde bir miktar sıvı olduğunu görmüşümdür ve o sıvı ile ne yapıp yapmayacağımın bana bağlı olduğunu söylemişimdir.
İşte bu da bir bakış açısı.
Zihinsel Başarı
Başaramamak diye birşey yoktur.
Başarısız denemeler vardır. Bunların toplu haline de tecrübe denir.
Tecrübeler de insana ileride ki denemeleri için yol gösterir.
Bir şeyi başarabilmek için ya da o şey olabilmek için en başta o şeyin mümkün olduğuna inanmamız gerekir.
Gerçek olabilmesi için önce zihnimizde canlanması gerekir.
Zihinsel başarı budur.
Zihnimizin her gün 60 bin düşünce düşündüğünü belirterek, düşüncelerimizin üzerimizde ki etkisi hakkında yorumu artık size bırakiyorum ve Henry Ford’un “Bir şeyi ister yapabileceğinize inanın ister yapamayacağınıza, büyük olasılıkla haklısınız” sözlerini de bir düşünelim diyorum.
Bugün ki düşünce sayımız 61 bin olsun.
Eski köye yeni adet
“Acıyla besleniyoruz biz, arabeskiz biraz” demişti bir arkadaşım.
“Şarkılarımızdan belli” diye cevap vermiştim.
Gülmüştük ama doğru.
Türk halkı olarak biraz yaralı bir halkız.
Yurt dışında büyüdüğüm için belki, bunların farkında olsam da bu kadar dikkatle bakmamıştım.
Uzak değildim bunlara ama uzaktaydım.
Genel olarak insanlar arasında çok küçük bir fark vardır, ama bu küçük fark büyük bir fark oluşturur. Bu küçük fark tavırdır.
Büyük olan fark, bunun olumlu ya da olumsuz olmasıdır.
Ama biz yine de herşey kader herşey kısmet diyorsak ve kaderimizi değistiremiyorsak eski köyümüze yeni bir adet getirelim.
Tavrımızı değiştirelim.
Yolculuk
Başarı bir yolculuktur bir varış noktası değil.
Bu yazdıklarımı ilk okuyuşta sanki bir hayalim varmış ve bu hayali ben bitiş tarihi olan bir hedefe çevirip ve aklımda canlandırarak, öyleymis gibi davranarak gerçekleştirmişim gibi görünebilir.
Elimde bavullarım hayalimde olan yere gitmek üzere havaalanına bilet satış ofisine gitmiş ve “bana İstanbul’a bir bilet verin” demişim gibi.
Ancak başlangıcı ve sonucu sığdırabildim bu bir kaç sayfaya.
Bir gün bir kitap yazarsam anlatırım arada olup bitenleri.
Herşey Tepetaklak
Evde ki hesabın çarşıya uymadığı zamanlar oldu.
Sabahları koştuğum parkın köpek dolu olabileceği ve peşimden koşacakları aklımın ucundan bile geçmemişti mesela.
Seyrettiğim filmde onlar yoktu çünkü.
Şakayla karışık bu gerçek bir yana da, herşeyin tepetaklak olduğu zamanlar oldu ve olmakta.
Ama ben devam ediyorum
Avustralya’da deli gibi özlediklerim var.
İki adım ileri on adım geri gittiğim günler hala da var ama yaşanacak hayaller başarılacak şeyler de var.
O zaman ben devam ediyorum.
Bana haz veren yeni hayellerimin yeni hedeflerimin, beni ileriye götüren o itici gücüyle peşinden koşmaya ben devam ediyorum.
İnancımla, dualarımla, herkesin onayını ve sevgisini kazanmaya çalışmadan, tıkayıp kulaklarımı başarıya doğru yürümeye ben devam ediyorum.
Ve ben …
Başrolünde oynadığım yeni senaryolar yazmaya devam ediyorum.
0 comments